16 Temmuz 2012

Kırk Yaşında Kadın Olmak


     Gülistan Sinanoğlu'nun bir yazısını okumuştum kırk yaşında kadın olmak üzerine sizinle de paylaşmak istiyorum.
     40 yaşını aşmış bir kadın asla sizi gecenin bir yarısı uyandırıp ne düşünüyorsun diye sormaz, çünkü umurunda değildir ne düşündüğünüz demiş Andy Rooney, diye başlamış yazısına ve şöyle devam ediyor. Kırk yaşında bir kadın tv deki bir futbol maçını seyretmek istemiyorsa söylene söylene yanınızda oturmaz, yapmak istediği başka bir işi yapar ve bu genellikle daha enteresan bir iştir.
     40 yaşında bir kadın kendini yeterince iyi tanıyordur ve kendinden emindir.Kim olduğunu ne istediğini, kimden ne istediğini bilir.
Kırk yaşını aşmış çok az kadın onun ya da yaptıkları hakkında ne düşündüğünüzü önemser.
     40 yaş üstü kadın çoğunlukla büyük aşklara, ömür boyu sürecek bağlılıklara doymuştur. Hayatında en son ihtiyacı olduğu şey, bir başka mızmız, devamlı söylenen, ne yapacağına karışan, yapışkan bir aşıktır.

    40 yaşını aşmış kadın ağırbaşlıdır. Bir operanın ortasında ya da pahalı bir restoranda sizinle çığlık çığlığa kavga etmesi çok nadirdir. Ha tabi hak ettiyseniz, sizi vururken de hiç tereddüt etmez, sonuçlarına katlanmayı da planlayarak.
    40 yaşını aşmış kadın övgüler yağdırmakta çok bonkördür, çoğu hak edilmemiş bile olsa. Çünkü takdir edilmemenin ne olduğunu iyi bilir.
    40 yaşını aşmış kadın sizi bayan arkadaşlarıyla rahatlıkla tanıştıracak kadar kendine güvenir. Daha genç bir kadın, en iyi arkadaşını bile görmezlikten gelebilir, yanındaki adama güvenmediği için.
   40 yaşını aşmış bir kadın kıpkırmızı bir ruj sürdüğünde bu ona çok yakışır. Ama daha genç kadınlarda böyle değildir, çiğ durur.
   40 üstü kadınlar açık sözlü, doğrucu ve dürüsttürler. Onun için ne anlam taşıdığınızı merak etmenize gerek yoktur. Ne kadar geri zekalı olduğunuzu bir çırpıda açık açık söyleyiverir, eğer bir geri zekalı gibi davrandıysanız.

Kadınlar yaşları ilerledikçe medyumlaşırlar. Ona günah çıkarmanıza hiç gerek yoktur. Onlar her haltınızı bilirler."

Bu yazıyı okuduğumda yaklaşık 3 yıl geçmişti, kırklı yaşlarımı farkettiğim zamanın üzerinden.Küçücük bir evde yaşıyoruz.Küçük bir mutfağımız, kucak kucağa yattığımız odalarımız öyle küçük yani.Ama hayatıma kocaman pencereler açtığım,çok güzel bir evdi orası bana.O küçük mutfağımızın penceresinden yukarıdaki manzarayı seyrettiğim o günü herhalde hiç unutmayacağım.Nasıl sıkıntılı ve mutsuz bir gün yaşıyorum anlatamam.İstemediğim bir şeyi yapmak zorunda bırakılmışım ve mutsuzluk boğazımda kocaman bir düğüm.İçimdeki ses çığlık çığlığa ama sessiz.Söyleyemiyorum  üzülmesinler diye.Gece uyuyamıyorum,sebepsiz çocuklara bağırıyorum, niye başkaları kırılmasın diye..Bir durdum önce ve kendime sordum bunu kendine neden yapıyorsun.Sen mutsuzken bir başkası mutlu olsun diye mi.Kaybetmekten korktuğum için mi.Bir çok soru sordum kendime. Çoğu evetti cevaplarımın.Ama kendime ve çocuklarıma zarar veriyordum. Değermiydi.Bunun cevabı kocaman bir hayırdı.Çünkü sizin mutsuzluğunuza rağmen mutlu mutlu yaşayanlar kendi hayatlarına döndüklerinde siz yaralı bereli yarı kafayı yemiş öylece kalıveriyorsunuz.İnsanın doğasında var nankörlük. Kırk gün sırtında taşı kırkbirinci gün yoruldum artık in de senden kötüsü yok.Ne çok insanın hayatında tekrarlanmıştır bu olay.Ama bir noktaya geliyorsun ve artık sınırların zorlansın istemiyorsun.Herkes nerede duracağını bir bilsin artık. Bunu diyebildim ve derin bir nefes aldım o gün.Ve tuhaf olan da kendimi mutsuz hissetmedim bunu yaptığım için.Yıllarca yapamadığımı o gün nasıl yapabilmiştim acaba.Sabrım mı taşmıştı, yorulmuşmuydum.Bir kere ne yaşarsam yaşayım sonuçta yanlız olduğumu gördüm. Zaman zaman hepimiz dibe vuruyoruz ve o acılarımızı tek başımıza yaşıyoruz aslında.Eğer menfaatlar çarpışıyorsa ne arkadaşlık, ne kardeşlik (vs. uzar gider kimlikler) önemseniyor. Yıllarca çok özel zannettiğiniz insanlar birden yabancılaşır, tüm güzellikler kızgınlıkla çöpe atılır.Başka yerlere savrulursunuz yani.Çok canını yakar insanın, bu duygu.Koca dünyada yalnızlaşırsınız. Aslında hep öyledir de biz bazen aldanırız kalabalıklara.En önemlisi insanın kendini çok sevmesi ve farkındalığının artması aslında bence. Kimse bile isteye bize zarar veremesin mesela.Bu bizim elimizde değilmi nasıl çocuklarımıza babaları bile kızsa atmaca gibi oluyoruz bazen, kendimizi de öyle çok sevelim.
Bunun gibi öyle çok şeyin farkına vardımki o dönemde.O kısacık dönemde yeni bir ben yarattım belki de. 40 yıl biriktirdiğim tüm memnuniyetsizliklerimi çöpe attım.Ve hiç arkama bakmamayı öğrendim birde. Gelecek her olaya acı tatlı hazır bekler buldum kendimi telaşsız. Bugünden yarına hayatı zehir etmeye ne gerek.Kaybetmekten korkmuyorum eskisi gibi.Giden gitsin kalanlara ne mutlu.Bu  birçok insanın farkına vardığı birşey sadece benim değil biliyorum.İşin sırrı 40lı yaşlarda. Belkide boşuna denmemiştir.Kırkından sonralar, kırkbirkere maşalallahlar kimbilir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorumlar